EBEVEYN EĞİTİM

Öğrenme Arzusunu Sürdürebilme

Okuldan gelip heyecanla bir şeyler anlatmaya çalışan bir çocuğa aramızdan kimler hürmetle yönelip söylediği onlarca cümleyi merakla dinleriz? Hepi topu on dakikalık bir teneffüste yaşadıklarını abartarak (aslında niyeti bu olmasa da) anlattıkça anlatır. Karşısında yapacağımız iki davranış modeli vardır ki bu davranış, onun hayatını şekillendiren sahnelerden biridir: Ya tüm işe güce ara vererek yanına oturup, gözlerine bakıp aktif bir dinleme gerçekleştiririz ya da meşguliyetimize ara vermeksizin, arada kafa sallayarak kendimizce onu dinlediğimizi gösteririz. Bu arada, anlattığı mevzunun basitliğini fark ettirerek (istemsizce) diyaloğu sürdürmeyi de ihmal etmeyiz.  “Şimdi seni dinleyemem, odana git, üstünü değiştir, dersini bitir!” benzeri robotik eylemleri bir seçenek olarak görmediğimi de belirtmek isterim.

Daha evvel hayatımızda olmayan yeni bir duruma, olaya, nesneye karşı tutumumuz da çocukların hayat okulundaki zihin sahnelerindendir. Teknolojik yeni bir gelişme karşısında “Ben anlamam hiç o işlerden hem gerek de yok zaten, bu bana yetiyor” gibi cümleler, dünyadaki farklı ve yeni bir hadise karşısında “adam sen de banane” tarzında tavırlar, yanımızda yöremizdeki küçük dimağların bilinçaltlarına kazıdığımız şekillerdir.

Misaller çoğaltılabilir ancak lüzumsuz tekrara girmeyi muhatabıma hakaret addederim. Şu iki paragrafta fark etmeden öldürdüğümüz şey ne biliyor musunuz; “Çocukların merak duygusu” Hiç, ben anne ya da baba değilim diyerek sorumluluktan kurtulmaya çalışmayalım. Dayı-amca, teyze-hala, abla-ağabey, hiç olmadı komşu kadrosundan herhangi bir çocuğun hayatındaki oyunculardan birisiyiz. Ve ne kadar önemli olduğumuzu hayatınız boyunca bil(e)meyebiliriz.

Öğrenmeyi lezzetli bir yemek olarak hayal edelim mi? Bu yemeğin ana malzemesi “merak”. Eğer bu duygu bir şekilde insanın içinde kalmadıysa ya da bastırıldıysa bırakın doymayı, ortada tadılacak bir yemekten bahsetmek bile mümkün olmaz. O zaman haydi biraz sorumluluk alıp içimizdeki merakı uyandıralım, konuşan çocukları dinleyelim ki merak ettiğimizi düşünüp, örnek alsınlar. Yeniliklere karşı bilişsel mesafemizi ayarlayalım, etrafta bizi izleyen küçük insancıklar olduğu bilicini unutmayalım.

Bu hususta “Ölü Ozanlar Deneği”[1] isimli romandan bir anekdota kulak verelim: Farklı öğretim metotlarına sahip öğretmen J. Keating, öğrencilerin ödevlerinin birbirine benzeşmeye başlamasından şikayetle bir sosyal deney yapar. Dört öğrenci seçtikten sonra yan yana dizilip yürümelerini söyler. Bir müddet farklı uzunluktaki adımlarla ve uyumsuz yürüyen bu dört kişi, kısa bir süre sonra uygun adım yürümeye başlar. Uyumlu ve aynı ritimde… Bay Keating burada, “Başkalarının varlığı söz konusu olduğunda kendi sesimizi duymanın ve kendi inançlarımızı korumanın ne kadar zor olduğunu göstermek istediğini” söyler.  Belki bize de küçücükken, etrafımızdakilerin meraksızlığı kötü örnek oldu ve içimizdeki sesi duyamadık!

Madem suya, toprağa, çiçeğe, böceğe, uzaya, yer altına, yer üstüne, tarihe, coğrafyaya bir şekilde hayatın mikro ve makro düzlemine olan merakımız yerinde ve aktif, o zaman hedeflerden bahsetmemiz gerekir.

O dil ile ne yapacağını bilmediği için yıllarca İngilizce kursuna gidip, zihinsel olarak öğrendikleri halde, “ne işime yarayacak bu?” (kişisel kariyer planlarında bu yabancı dile ihtiyaç az) diyerek kendine ket vuran gençler tanıyorum. Aynı gençler, sürprizlerle dolu hayat macerasında yurt dışına çıktılar ve oradaki ana dil İngilizce olmamasına rağmen, öğrenmemek için direndikleri o dili kullandılar.

Yakın ya da uzak vâdeli hedefler belirlemenin öğrenmeye katkısı tartışılmaz bir gerçek. Her kişi yaşam döngüsünde ne zaman, nerede, ne konumda, ne yapacağına dair “sınırı çizilmiş, somutlaştırılmış, detaylandırılmış hedeflerini” belirler ve merak duygusu dümenini o rotaya çevirirse, hem hakiki öğrenme gerçekleşir, hem de yoldaki engellerde zayiat az olur.

Belirlenen hedefe ulaşmak için en önemli kavramlardan biri de süreklilik. Bununla ilgili sosyal medyada çokça paylaşılan bir hikâyeyi hatırlatmak isterim: Küçükken trafik kazası geçirip, sol kolunu kaybeden judocu çocuğun başarı hikayesini bilen varsa, bu kısmı okumayabilir.  Çocuğun ideali büyük bir judoka (judo sporu ile ilgilenen kişi) olmak iken, sol kolunu kaybediyor. Babası onu ünlü bir Judo ustasına götürüyor ve usta bu çocuğa senelerce aynı hareketi öğretiyor ama senelerce… Sonunda bir şekilde katıldığı turnuvada ünlü ve yenilmez bir judokayı yeniyor. Hocasına tek kolu olmasına ve tek hareket bilmesine rağmen bu işin nasıl olduğunu sorduğunda, hocası diyor ki: “Oğlum, bu hareketi on yıldır çalışıyorsun, öyle ki yeryüzünde artık bu hareketi senden daha iyi bilen yok. Ve bu harekete karşı yapılabilecek tek hareket senin sol kolunu tutmak ama senin sol kolun yok.”

Öğrenmeyle ilgili diğer bir sihirli kelime odaklanma. İslam Tarihi’nden bir örnek [2] bize ufuk açacaktır. Hanefi mezhebinin büyük fakihi, günümüz diliyle hukuk insanı, ilim aşığı İmamı Azâm Ebû Hanife’ye bir adam “fıkhı kafasında tutmak ve onda derinleşmek için ne yaptığını” sorar. Büyük fakih, “gayret edip bütün çabasını yoğunlaştırdığını” söyler. Adam, hepimizin aklına gelen o soruyu sorar:

-Peki gayretini nasıl bu merkeze yoğunlaştırıyorsun?

-Tüm alakaları kesmekle!

Adam:

– Bütün alakalarını kesmeye nasıl gücün yetiyor?

İmamı Azâm cevap verir:

– Sadece ihtiyaç anında gerekli şeyi alırsın ve başka hiçbir şeyin peşine düşmez, hiçbir şey eklemezsin, işte o zaman buna gücün yeter!

Öğrenmeyle ilgili konuşulacak hususlar bitecek gibi değil. Bu sohbetimize burada mola verelim, başka bir zamanda devam edelim. Konuşmak, yazmak güzel de üzerine biraz düşünecek vakit lazım hepimize.

Yazar

Özlem ÖZDEMİR

Kaynakça

[1] N.H.Kleinbaum, Ölü Ozanlar Derneği, (İstanbul, Nokta Kitap,1989), 91.

[2] Ebu Nuaym el-İsfahani, Hiluetü’l-Evliya, İbnü’l-Cevzi, Sıfatü’s-Safve, çev. Said Aykut vd. ,  İstanbul, Şule Yayınları, 2003), 4.cilt, 274.

https://novaescola.org.br/conteudo/217/neurociencia-aprendizagem

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

1 Yorum

  1. Çok güzel olmuş hocam, kaleminize kuvvet.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir