Toplumun değer yapısını oluşturan aileyi, toplumsal sorumluluğu olan bilinçli insan oluşturmaktadır. Vahyi modelimiz Peygamber Efendimiz, her doğan insanın fıtrat üzere olduğunu söylemiştir. Tertemiz dünyaya gelen bireyin karşı karşıya kaldığı ilk topluluk ailedir. Kant’a göre ilk kötülük insanın insanla karşılaşmasıyla başlar. Bu noktada vahyin korunması kadar vahyin doğru bir yol ile nesillere aktarılması önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Birçok felsefi düşünür insanın diğer varlıklardan farklılığının eğitim (terbiye) ile mümkün olduğunu savunmaktadır. Vahiy bu noktada insanı erdemli kılmak, sorumlu kılmak için eğitmekte, terbiye etmektedir.
Tarih boyunca aile yapısı çeşitli evrelerden geçmiş ve çeşitli biçimlerde tanımlanmıştır. Tanım ne olursa olsun unutulmaması gereken vahiyden uzaklaşmış bir aile ağının, vahiyle eğitilmiş bir bireyin tercihlerinden üstün olmadığıdır. Mevcut tahrip olmuş toplumda karşılaşacakları sorunlar karşısında kimliğini, kişiliğini, değerlerini koruyabilme yetisine sahip nesiller yetiştirmek için çaba göstermemiz gerekmektedir. Bu noktada hayattan uzaklaşmadan, saklanmadan kimlik inşası unutulmaması gereken bir yaşam ilkesidir.
İnsan, biyolojik, zihinsel, psikolojik ve sosyolojik özelliklere sahiptir. Her özellik birbirini besleyerek insanın tabiatını oluşturur. Öncelikle çocuğa sağlıklı ve etkili bir din eğitimi verebilmek için, onun fiziksel, psikososyal, duyuşsal ve zihinsel gelişim alanlarının yanında, dinî gelişim özelliklerinin de göz önüne alınması son derece önemlidir. Nitekim çocuğun din eğitimindeki başarısı, onun gelişim ödevlerinin bilinmesiyle doğru orantılıdır.
Başka bir ifadeyle çocuğun duygularını anlamaya çalışmadan, gelişim seyri hakkında bilgi edinmeden verilecek eğitim, gereken ilgiyi görmeyeceği gibi beklenen etkiyi de göstermeyecektir. Bu sebeple, din eğitimi verecek olan ebeveyn ve eğitimciler çocuğun gelişim basamaklarının hangisinde bulunduğu ve ne tür dini deneyimlere hazır bulunduğunu öğrenirken, onun bireysel farklılıklarını da keşfetmeye çalışmalı ve bu doğrultuda eğitim metodunu belirlemelidir.
Çocuğun dinî düşünce ve kavram gelişimi, zihinsel gelişimiyle tam bir paralellik göstermektedir. Dolayısıyla anne-baba, dinin duygu ve bilgi boyutunu birbirinden ayırmamalıdır. Bilgi olmadan inanç duygusu, duygu olmadan dinî bilgi iyi bir dinî yaşantı için yeterli değildir. Bu sebeple dinin duygu boyutu veya zihnî boyutlarından birinin ihmali ya da yeterince geliştirilememesi din eğitiminde aksaklıklara sebep olacaktır.
İslam ve Eğitim
İslâm dini, çocukların eğitim ve öğretiminde ebeveyni birinci derece sorumlu görür. Bu sorumluluğun gereği olarak, çocuğa her türlü maddî ve manevî destek anne-babanın en temel yükümlülüğüdür. Bu görevi ihmal eden anne ve babalar uhrevi olarak bundan sorumlu tutulmuşlardır.
İslâm’ın eğitim anlayışında, genetik aktarım kadar çevre faktörleri de önemsenir. Çocuk gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren fıtraten getirdiği inanma ihtiyacını geliştiren; sevgi, güven, bağlılık gibi duygularını destekleyen ebeveynlere ihtiyaç duyar. Zira çocuğun doğuştan getirdiği inanma ve yüce bir yaratıcıya bağlanma duygusu, anne ve babanın dinî rehberliğiyle gelişir. Bu süreçte anne-baba çocuğun doğumdan sonraki bedensel, bilişsel sosyal ve duygusal gelişim sürecini bir bütün olarak düşünmeli ve ona göre eğitim faaliyeti geliştirmelidir. Çünkü çocuğun dinî kişiliğinin gelişmesinde, sağlıklı ve dengeli bir dinî anlayışın bulunması ve bunun yaşandığı aile ortamı oldukça önemlidir. Bu noktada hem eğitimin ilke ve yöntemlerini kullanmalı hem de Kur’an ve Hz. Peygamber’in uygulamaları, çocuğa sunulacak din eğitiminin çerçevesini ve şeklini belirlemelidir.
Yazar
Sevranur AYAR
Konuyla İlgili Diğer Yazımız