Aylardan Ramazan.
Gökte Hilal.
Yeryüzünde neşe.
Gönüllerde bir bayram esintisi.
Sene içerisinde sadece bir ay uğrayıp hanemize misafir olan bu kutlu ay’ı evlatlarımızın gönüllerine işlemek, geriye dönüp baktıklarında yüzlerinde tebessüm olabilmek adına biz ebeveynlere çok fazla iş düşüyor olsa gerek.
Ramazan gelir, biraz da biz yetişkinleri o çocukluğumuzdaki safiyane halimize döndürmek için gelir.
Ramazan gelir, biraz da çocukların gönüllerinde barındırdığı kadar “samimiyeti” yerleştirmek adına gelir.
Ramazan gelir, biraz da bir çocuğun gönlüne şifâ olmamız adına gelir.
Çocuk deyip geçmeyelim. Anlamazlar demeyelim. Her çocuk kendince bulunduğu durumu anlayabilecek ve kavrayabilecek durumdadır. Yeter ki onların yaşlarına ve özelliklerine göre durumu izah edelim.
Onlara herhangi bir şeyi anlatmak, kalplerine yerleştirmek adına yapılabilecek en önemli eylem o işi “hâl” dili ile yaşayabilmektir. Diğeri sadece kitabi bir bilgi olarak kalacaktır. Ruha işlenmesi belki de çok uzun yıllar alacaktır.
Ama “hâl” dili öyle mi? Bizler ebeveynler olarak Ramazan’ı yaşarsak Ramazan’ın bizi güzelleştirmesine izin verirsek eminim ki çocuklarımızın gönüllerine en güzel ay’ın tohumlarını atmış olacağız.
Bizlerin “ah o eski ramazanlar” diyerek iç geçirdiğimiz şey aslında tam olarak bu. Bizler Ramazan’ın hâl diline şahit olduk ve bu güzelliğe şahit olunca da her yerde bunu aramaya başladık.
Evlatlarımızı da bu güzelliğe şahit kılmak adına; evimizi süsleyebilir, tekne oruçları tutturulabilir, iftar sofralarını beraber hazırlayabilir, muhabbet halkaları oluşturabilir, yaşlarına uygun etkinlikler yapabilir, hediyeler alabiliriz. Cami bu ayda hayatlarında daha çok yer alabilir. Bu ayda gökyüzünü seyre dalabilirsiniz. Ay’ın halleri hakkında konuşabilir, ramazanın onda
ne hissettirdiği, ramazan deyince aklına gelenleri resmetmesini isteyebilirsiniz. Bu ayda bol bol mutfağı kullanabilir, beraber özellikle Ramazan temalı kurabiyeler yapabilir komşularınıza ikram edebilirsiniz.
Çocuk iftarları düzenleyebilir böylelikle daha fazla çocuğun gönlüne dokunma fırsatını yakalayabilirsiniz.
Ve bu aya özel bizlerin çok naif adetlerinden biri olan “diş kirasını” hayatlarınıza entegre
edebilirsiniz. Nedir diş kirası?
Ecdadımız Osmanlı’nın Ramazan ayında uyguladığı geleneklerden yalnızca bir tanesi. İftara davet edilenlere yemekten sonra “diş kirası” adında hediyeler ikram edilirmiş. Bu yolla;
“Hanemize teşrif ettiniz, bizi ‘oruçluyu iftar ettirme’ sevabına erdirdiniz, bu güzel dişlerinizi bizim ikramlarımızla yordunuz, buyrunuz bu da kirası” derlermiş adeta. Ne latif bir hediyeleşme biçimi. Öyle değil mi?
Şimdi kapıda “Bayram” var. Bir aylık maratonun, bizleri yeni bir “ben” olarak terbiye ettiği, adeta sabrın sonu selamettir dercesine selam üzere yürünecek ilk günün adıdır “bayram”.
Hayata bir çocuk neşesi ile bakabilmektir bayram.
Çocuklarımızı bayram neşesi ile buluşturmak adına ailecek planların yapılması elzem bir durumdur. Bunun için çok büyük şeyler gerekmiyor aslında. Bayram sabahında yanında bulacağı bir hediye paketi, bayram sofrasında göreceği sevdiği
yiyecekler, evin atmosferine yayılan heyecan-neşe, onun gönlünü okşayacak bir iki adım kâfi bile gelecektir.
Bizler çocuklarımızın gönüllerini yapmak için böylesi bir uğraş verirken dilerim ki Allah da bunun mükafatını bizlere iki cihanda verecektir. Bayramımız o bayram ola ki, gülmeyen tek bir çocuk kalmasın yeryüzünde.
Hayırlı Bayramlar!
Yazar
Neriman Seçkin
Yazarın Diğer Yazılarına Bakabilirsiniz