EBEVEYN

Kaldırım Çatlağındaki Çiçek

Caretta Caretta’lar… 

Bir deniz kaplumbağası olan ve adını pek çok duyduğumuz Caretta Caretta’lar yaşamının çoğunu denizlerde geçirir. Dişi olanları sadece yumurtlamak için kumsallara çıkar. Kumsallarda geçirdikleri kısa süre dahi hayatlarını ve nesillerini tehdit etmekte yeterlidir. Caretta Caretta’ların neslinin tehlike altında olması nedeniyle pek çok önlem alınır ve uyarılar yapılır. Kumsalda ateş yakmak, ışık ve sesten rahatsız olmalarına ve yumurtalarını bırakamadan denize dönmelerine neden olur. Ayrıca uzmanlar deniz kenarında hızla seyahat eden sürat tekneleri gibi deniz araçlarının, hava almak için su yüzeyine çıkan Caretta Caretta’ları tehlikede bırakabileceklerini ifade ederler. Ülkemizde ve dünyada pek çok kuruluş bu deniz canlılarının doğal yaşam alanları üzerinde oluşan tehlikeyi kaldırmak ve onları koruma altına almak için çaba sarf eder.

Dünyada Caretta Caretta’ların yanı sıra vaşaklar, kutup ayıları, alageyikler, orkideler, kum zambakları gibi pek çok canlı türü nesli tükenme tehlikesi altında olan türlerin Kırmızı Listesi’nde yer alır.

Kentlerimizde ve evlerimizde kırmızı listede olmayan fakat fark etmeden yaşam alanlarını kısıtladığımız birileri daha var; çocuklar. Doğa ile arasına mesafe koyulan çocuklar… Kent kavramının içinde, varoluşlarına sancı çektirdiğimiz çocuklar / çocuklarımız.

Günümüz çocuklarının doğa ile olan ilişkileri, bugüne kadar olan tüm nesillerden daha fazla kopukluk içerisindedir. Bu kopukluğun yerini kimi zaman dijital bağların alması doğa ve çocuk arasındaki mesafeyi daha da arttırdı. 800 anne üzerinde yapılan bir araştırmada, annelerin %85’inin oluşturduğu çoğunluk, çocukların boş vakitlerini bilgisayar oyunları ile geçirdiği ve bu yüzden doğal ortamda oynamadıklarını açığa çıkardı. Aynı araştırmada ebeveynlerin yeterli zamanının olmayışı ve açık havada oynanan oyunların, fiziksel zararlar verebileceği gerekçesi, dış mekânda geçirilen zamanın ise güvenlik sorunu oluşturabileceği endişesi de yer almaktadır. Bu bulgular geçmişe kıyasla, bugünün çocukları için yaşam tarzlarında önemli bir değişikliği benimsediğimizin göstergesidir. Doğa ile çocuklar arasında artan bu mesafe, mevcut durumu etkilediği gibi geleceğin toplumu üzerinde de psikolojik, fizyolojik ve hatta ahlaki açıdan olumsuz etkiler oluşturabilir.

Nitekim doğa kavramını zihninde tanımlayamayan bir çocuğun bilişsel olarak doğayı korumayı ve bu etiği kitaplardan öğrenemeyeceği gerçeği de unutulmamalıdır. Bu kopuk ilişkiyi onarmaya ihtiyacımız var. Hızlı adımlarla ilerlemeye çalıştığımız kaldırımlarda, adımlarımıza yetişmeye çalışan çocuklarımız, bizler fark etmesek de kaldırım çatlaklarından uzanan bitkileri rahatça fark edebilirler. Çünkü çocukların “doğa”sında merak var. Çocuklardaki en iyi öğrenme metodu meraktır. Anne karnından başlayan bu öğrenme metodu okul öncesi dönemde de vardır. İlkokul çağına gelmiş bir çocuk bu içgüdü ile öğrenmeye devam ettiğinde dört duvar arasındaki sınıflar bu duruma olumlu ve yeterli bir yanıt veremeyecektir. Bu yüksek merak duygusunu sağlayacak olan şey hiç şüphesiz ki, doğadır.

Çocuk doğadaki çeşitliliği fark edince kendi varlığının bu dünyadaki yerini de anlamlandırmaya başlayacaktır. Çocuklar doğada daha fazla zaman geçirdiklerinde çevredeki farklılıklar, özellikle okul öncesi çocuklarda düz, pürüzlü, sıcak, soğuk gibi somut kavramların pekişmesine yardımcı olur. Bu durum bilinmeyeni anlamlandırmak açısından çocuğun daha fazla soru sormasına ve bilincinin gelişmesinde büyük bir etkendir.

Doğada daha fazla zaman geçiren çocuklar, doğada zaman geçiremeyen çocuklara göre problem çözme becerilerini daha iyi kazanır ve öz disiplinini daha iyi kontrol eder. Yapılan araştırmalarda yeşile bakmanın dahi iyileştirici etkisi olduğu gözlemlenmiş ve bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Çocukluk döneminde doğa ile geliştiren temas, yetişkinlikte insanın doğaya karşı olumlu bir tutum ve davranış oluşturmasında etkendir. Ancak çocukluk döneminde doğa ile temas eden bireylerin gelecekte çevreye duyarlı bir toplumun inşa edilmesinde rolü olabilir. Çocukların mümkün olduğunca yaşam, eğitim ve oyun alanlarının doğa odaklı seçilmesi ve bu konuda çaba sarf edilmesi gereklidir.

Çocuğun doğaya ihtiyacı olduğu kadar doğanın da çocuğa ihtiyacı söz konusudur. Çünkü geçmişten günümüze insanoğlu bilimin ilerlemesini, bu keşifleri yaparken sahip olduğu merak dürtüsüne borçludur. Doğadan uzak olan her çocuk, “neden, nasıl, bu nedir” gibi soruları türetmeyip doğanın keşfedilme potansiyelini sınırlandıracaktır. Bu sebeple doğa ve çocuk arasında karşılıklı bir döngü söz konusudur. Bu döngünün başlıca unsuru olan çocuklarımızın, doğa ile temasını endişelerimiz sebebiyle sınırlamak yerine, kontrollü bir yaklaşımla ele almalıyız.

Unutmamalıyız ki kırmızı listeye girebilecek potansiyelde olan çocuklarımızı bu durumdan kurtarmak için Caretta Caretta’ların yaşam alanlarını koruyan uluslararası kuruşlar gibi bir yapıya sahip değiliz. Tüm yükü standartlaştırılmış eğitim sistemlerinden beklemek yerine çocuklarımızın adımlarına ayak uydurmamız gerekir. Çünkü doğayı fark etmek için yavaşlamaya ve izlemeye ihtiyacımız var.

Yazar

Saliha Zeynep TANK

Kaynaklar 

Rhonda Clements,“An Investigation of the State of Outdoor Play.” Contemporary Issues in Early Childhood, Vol. 5, No. 1, pp. 68-80 ,(2004) 

Snezana Stavreva,’Why Do Chıldren Spend Less Tıme In The Natural Envıronment?’ Review paper, Faculty of Educational Sciences, Goce Delcev University – Stip, Republic of Macedonia

Caretta Caretta’ların Nesli Tehlike Altında, https://www.denizhaber.net/caretta-carettalarin-nesli-tehdit-altinda-haber-50453.htm, [07.11.2020]

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir